Hatay’da konut sorunu
Sosyal Haklar Derneği İskenderun temsilciliği ‘Hatay’da Konut Sorunu’ raporunu yayınladı. Raporda şu ifadelere yer verildi:
“Şehirleri yıkan sadece deprem değil. Seller, yangınlar, heyelanlar ve ekolojik dengenin bozulmasından kaynaklanan diğer afetler kentleri ve içinde yaşayan tüm canlıları tehdit ediyor. Bu nedenle yaşananlardan dersler çıkarmak ve Afetlere dirençli kentler inşa etmek devlet için öncelikli görev ve sorumluluk haline gelmiştir. Bu görev ve sorumluluk ertelenemez, savsaklanamaz ve devredilemez. Diğer bir ifadeyle bu görev ve sorumluluk kamu adına hareket eden her bireye ve kuruma birinci derecede sorumluluklar yükler. Nitekim deprem sonrası çıkarılan Cumhurbaşkanı kararnameleriyle yıkım yaşayan kentlerin yeniden inşası, ihaleleri ve imar izinleri doğrudan Şehircilik ve İklim Bakanlığı ile yereldeki müdürlüklere bağlandı. Bu noktada kalıcı konutların ihalesi, yeri, inşası ve zemin etüdü, mimarisi ve kalıcı konutlara ait her konunun yetkilisi devlet oldu. O halde afetlere dayanaklı bir Hatay yaratmak devletin doğrudan sorumluluğu ve yükümlülüğüdür. Hatay’da bir yıllık icraatlar bu sorumluluk ve yükümlülükle hareket edilmediğini gösteriyor.
Oysa yıkım yaşamış kentimizde deprem risk haritası çıkarılmalı, ayakta kalan yapı stokunun durumu ile birlikte zemin verileri belirlendikten sonra kalıcı konutların inşasına başlanmalıdır. Risk altında yaşayan halkın yaşam alanlarının dirençli hale getirilmesi için ekolojik risklere göre planlama yapılmalıdır.
Fakat yeniden inşa çalışmaları yapılırken deprem öncesi yapılan yanlışların tekrar yapıldığına tanıklık ediyoruz. Hatay Havaalanı hala kullanılamıyor, yeni yapılan Defne Devlet Hastanesini bir yılda üç defa su bastı… Aynı sorumsuzluğun kalıcı konutların inşasında da olduğundan neredeyse eminiz.
Konut tesliminde öncelik kime?
Deprem felaketinde en ağır yarayı alan Hatay’a kalıcı konutların imarında ve tesliminde öncelik verilmesi gerekir. Ama öyle olmadığı gibi yöneticilerin Hatay halkına adaletsizlik yaptığını diğer yazılarda resmi rakamlarla belirttik. Kura ve anahtar teslim törenleri sonrasında skandal niteliğinde bazı bilgiler paylaşıldı. Gerçek ihtiyaç sahipleri varken AKP Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı ile eski Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekili Şamil Tayyar’a kuradan deprem konutu çıktı. Depremzedeler daha bu skandalın şokunu yaşarken bu sefer de Menzil Cemaati’nin de merkezi olan Adıyaman Kahta ilçesine bağlı Göçeri Mahallesi için düzenlenen kurada sadece 13 kişiye deprem konutu çıktı. Ancak bu 13 kişiden 7’sinin kamuda hızla örgütlendiği bilinen Menzil Cemaati’ni yöneten Elhüseyni ailesi olduğu anlaşıldı. Bu “şanslı” kurayı çekenlerin kuyumcu dükkânları, milyonluk şirketleri ve otomobillerinin olduğu iddia edildi.
Kura çekiminde yaşanan bu skandallar, Hatay’da “kura çekiminde bir şaibe ve adaletsizlik var mı” sorusunu sormamıza neden oluyor. Bu sorunun cevabını verebilmek için AFAD’ın kura sonuçlarını paylaşmasını beklememiz gerekiyor. Hatay’da yapılacak kura çekiminde, herhangi bir tartışma ve şaibe yaşanmaması için, tam bir şeffaflık uygulanmalıdır.
Hataya haksızlık devam ediyor
Hatay İline yapılan haksızlık ve adaletsizlik kalıcı deprem konutları yönünden de çarpıcı şekilde gerçekleşiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı açıklamada; “Gaziantep’te 17 bin 425 konut, 1673 iş yeri, 839 ahır olmak üzere 19 bin 927 hak sahibi bulunduğunu” belirti. Erdoğan aynı gün teslim edilmeye hazır 10.090 taşınmaz için kura çekimini de gerçekleştirdi.
Tüm deprem bölgesinde tamamlandığı iddia edilen ve kurası çekilen 46.000 konutun yaklaşık %25’i Gaziantep’te gerçekleşmiş. Gaziantep’teki hak sahiplerinin ise yaklaşık %50’si kura çekmişler. Buna karşılık depremde en ağır hasarı gören Hatay’da hak sahiplerinin ancak % 4,4’ü kura çekerken, depremin birinci yılında tamamlandığı iddia edilen konutların ancak %15,8 için kura çekimi yapıldı.
Hatay Valiliği’nin güncel verilerine göre Hatay’daki 205 konteyner kentte toplamda 216.000 yurttaşımız kalıyor. Hatay halkının barınma ihtiyacını karşılayacak çalışmaların yaşamsal önemini gösteren bu veriler siyasi iktidar adına gerçekleşen icraatlarda övünç duyulacak bir tablo olmadığını gösteriyor. AFAD ve diğer yetkililerin açıklamalarından da anlaşılıyor ki; Hatay depremde en ağır zararı görmekle kalmamış, kalıcı konut tesliminde de büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya bırakılmıştır.
Bu haksızlığın bilinçli bir siyasi tercih olduğunu Cumhurbaşkanı’nın “garip” açıklamasından biliyoruz. Ama bildiğimiz başka şey de devlet ciddiyetine sahip ülkelerde yurttaşların siyasi tercihlerine, etnik ve inançsal nedenlere dayanarak ayrımcılığa uğramaması gerektiği. Deprem konutlarının yapımı ve teslimi konusunda da Hatay halkı “garip” bırakıldı.
80 bin kişinin hak sahipliğinin kabul edilmemiş, 216 bin kişinin ise konteyner kentlerde yaşadığı, bir o kadarının da göç etmek zorunda kaldığı bir ortamda önceliğin kalıcı konutlara verilmesi gerekir. Oysa bir yılda bitirileceği ifade edilen konutların %60’ının ihalesi bile yapılmamış. İhalesi yapılan toplu kontların da %95’i bile tamamlanmamıştır.
Kura ve anahtar teslimi tiyatrosu
Yukarıda, sürekli bitiği iddia edilen, deprem konutları kavramını kullandık ama bitmiş bir konut yok ortada. Kura çekimi sonrası dernek gönüllüleri ile kurası çekilen taşınmazları yerinde görmeye gittik. Ne yazık ki bu konuda da sadece gösteriş yapılmış ve Hatay halkı bir kez daha kandırılmış.
Öncelikle belirtelim ki TOKİ tarafından tamamlandığı iddia edilen Hatay’daki deprem konutları henüz tamamlanmamış. Hatay Valiliği’ne bağlı kurumlarının resmi verilerine göre inşaatların tamamlanma oranları kurası çekilen konutların taşınmaya elverişli olmadığını ortaya koyuyor.
Hatay’da TOKİ tarafından ihalesi yapılan deprem konutlarının 23 Ocak 2024 tarihindeki tamamlanma seviyesi; en yüksek olan Payas İlçesi Çağlalık mahallesinde gerçekleşmiş. O da %80 seviyesinde. Resmi verilere göre kura çekimi yapılan konutlarda tamamlanma seviyesi çok daha düşük seviyede.
Hatay Valiliği belgeden anlaşılıyor ki 23 Ocak 2024 tarihinde sadece 32.891 deprem konutu için ihale yapılmış. Cumhurbaşkanı’nın 03 Şubat 2024 tarihli kura çekme töreninde revize ettiği (daha önce 319 bin demişti) ve yıl sonuna kadar 200 bin konut teslim etme sözünü tutması da imkânsız. Çünkü büyük oranda yapılacağı iddia edilen ihalesi yapılmayan ve çivi dahi çakılmayan konutlar bulunuyor.
Özetle siyasi bir gösteriyle kalıcı konutlara dair törenler düzenlenmekle birlikte depremzedenin çok yönlü mağduriyeti devam etmektedir. Bu konu devletin resmi verileriyle olduğu kadar, derneğimizin çekiliş sonrası sahadaki tespitleriyle belirlenmiştir. Açıkça siyasi iktidar Hatay’da siyasi bir şov yapmış.
Dağ fare doğurdu
03 Şubat 2024 tarihinde depremin birinci yılı dolayısıyla Deprem Konutları Kura ve Anahtar Teslim Törenleri Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Spor Salonu’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşti. Bu tören bir devlet töreninden çok siyasi iktidarın şov amaçlı bir organizasyonuydu ve devlet hazinesinden çıkan parayla gerçekleşti. Nitekim Cumhurbaşkanı halkın parasıyla gerçekleştirdiği törende Hatay halkını tehdit eden ve Türkiye siyasi tarihine geçen, bir “garip” konuşma yaptı.
Hatay Valiliği tarafından depremin birinci yılında yapılan açıklamada 80,323 binanın yıkıldığını söylendi. Aynı açıklamada 254 bin 717 kişinin hak sahipliği için başvuru yaptığını, buna karşılık 174 bin 539 kişinin hak sahipliğinin kabul edildiği belirtildi. Özetle 11 ili kapsayan deprem bölgesindeki hak sahiplerinin yarısı Hatay’da yer alıyor. Yaklaşık 80 bin kişinin hak sahipliği de kabul edilmemiş.
Bakan Özhaseki, 02.02.2024 tarihli açıklamasında;
“Yapılan tespitler ışığında Hatay’da 135 bin 589’u konut, 15 bin 599’u iş yeri ve 777’si ahır olmak üzere toplamda 150 bine yakın hak sahibi belirledik. Yapılan detaylı çalışmaların ardından deprem bölgesi genelindeki kesinleşmiş hak sahibi sayımız ise 390 bin olarak netleşmiştir. Bugünkü kura törenimizle 6 bin 572’si il ve ilçe merkezlerimizde, 703’ü de kırsalda olmak üzere 7 bin 275 hak sahibinin konutunun anahtarını teslim ediyoruz” demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin hemen ardından deprem konutlarının 1 yıl içinde yapılacağı ve yurttaşlara teslim edileceği sözü vermişti. Seçim öncesi verilen bu sözün tutulmayacağı belliydi. Dağ fara doğurdu ve depremin 1. Yılının sonunda Hatay’da konut yalanları rüzgarı esti.
Bir yılın ardından yapılan kura çekimleri neticesinde konutların bittiği varsayılsa dahi Hatay’da depremzedeye verilen sözün ancak % 4,4’ünün tuttuğu görülüyor. Tüm deprem bölgesinde tamamlandığı iddia edilen ve depremin birinci yılında kura çekimi yapılan konut sayısı ise Cumhurbaşkanı tarafından vaat edilenin ancak %17’sine denk geliyor.
Devlet sırrı gibi saklanan konut bedeli
Hak sahibi olan ve kura çekimine katılan depremzedelere konutlar için ne kadar ödeme yapacaklarını sorduk. Aldığımız yanıt “ bilmiyoruz” şeklinde oldu. Bu konuda fiyat güncellemesi yapacaklarını bu yüzden kendilerine bilgi verilmediğini açıkladılar.
Türkiye’de artık ‘TOKİ mağdurları’ diye bir kavram var. Görünen o ki Hataylı depremzedeler de TOKİ mağdurları kervanını katılmak üzere.
İlgili yasaya göre (7269 sayılı yasa) bilinenler şunlar;
- Konut ve Ahır yardımları için yapılacak borçlandırmalar faizsiz olacak,
- Konut, Ahır ve Samanlık yardımları için yapılacak borçlandırma bedelleri ilk 2 yıl ödemesiz sonraki 18 yılda eşit taksitler halinde tahsil edilecek,
- İşyeri yardımları için yapılacak borçlandırmalar yıllık %4 faize tabii tutulacak, yapılacak borçlandırma bedelleri ilk 2 yıl ödemesiz, sonraki 8 yılda eşit taksitler halinde tahsil edilecek.
Bir sır gibi saklanan ise depremzedenin 18 yıl boyunca her ay ödeyeceği taksit bedeli.
TOKİ’nin ortalama 100 metrekarelik daire maliyeti bayındırlık birim fiyatlarına göre 800 bin ile 1.5 milyon arasında mal edeceği tahmin ediliyor. Konut bedeline karşılık depremzededen en az 8 ile 10 katı para alınacağı iddia edilmektedir. Bu rakamlara Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ihaleyi alan firmalar arasındaki sözleşmelere dayanarak tahmin edebiliyoruz.
İhaleler pazarlık usulü yapıldığı için kamuoyunun ihale bedelleri konusunda bilgisi olamıyor. Bu nedenle dudak uçuklatan maliyetlerin söz konusu olduğu sürekli vurgulanıyor.
Depremzedenin ödeyeceği taksit miktarının asgari ücretin üstünde bir rakam olacağını tahmin etmek zor değil. Depremzedelerin tahmin edilen bedelleri ödemesinin mümkün olmadığı açık.
Kaldı ki 16 Şubat 2024 tarihinde basına yansıyan bir haber konutların teslim edilmediğini ve bedellerinin ne kadar olduğunun belirtilmediğini açıkça ortaya koyuyor;
“Kura çekiminin ardında hak sahipleri, ön sözleşmeyi imzalamaya başladılar. Payas ilçesi Çağlalık Mahallesi’nde depreme yakalanan ve 57 yaşında olan Halil Can, 3 Şubat tarihinde gerçekleştirilen kura çekiminde ev sahipliği hakkını kazandı. Yeni evinde oturmak için sabırsızlanan afetzede Can, TOKİ Konutları için ön sözleşme belgelerini imzaladı. En kısa zamanda yeni evinde yaşayacak olan Can, yeni evinde yeni anılar biriktirmek için çok heyecanlanıyor”
Bu konuda açıklık olmaması “depremzedenin yaşadığı afeti istismar edecek bir zihniyete” işaret ediyor. Kırıkhan’da kura çeken D.E. ile görüştüğümüzde bize aktardıkları kaygımızın haklılığına işaret ediyor.
“Ne kadar ödeyeceğimizi bilmiyoruz. Elektrik-su bağlanmadı. Bize anahtar da teslim edilmedi. Yollar yapılmamış. Ne zaman taşınacağımızı bilmiyoruz. Siyasiler sadece acımızı kullanıyorlar. Hayattan bıktırdılar. Ya bir işi doğru yapsalar bari. Hep yalan-dolan içindeler.”
Sosyal Haklar Derneği olarak, Hatay’da deprem suçlarıyla mücadele ederken ayrıca “deprem yalanlarıyla” da mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Hatay halkının yaşadıklarını bir türlü görmek istemeyen, yaşanan acının derinliğini algılamaktan uzak yöneticiler yaşanan sorunlara çözüm üretemiyorlar. Halkın yaşadıklarından bihaber yöneticiler Hatay halkının acılarına acı katıyor.
Bir sosyal hak olarak konut
İnsanın insan onuruna yaraşır bir hayat yaşayabilmesi için bazı sosyal ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Sosyal ihtiyaçlardan kasıt sevgi, değer-saygınlık, ait olma, güvenlik, kültürel faaliyetler; fiziksel ihtiyaçlardan kasıt da giyecek, sağlıklı gıdaya erişim, uyku, dinlenme ve barınma gibi ihtiyaçlardır. Fiziksel ihtiyaçların başında gelen barınma ya da konut hakkı diye ifade edilen hak, sosyal bir hak olduğu kadar modern toplumlarda aynı zamanda bir insan hakkıdır. Ulusal ve uluslararası birçok sözleşmede yer almaktadır.
Konut ya da barınma hakkı, hem TC Anayasası’nda hem de Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nde vurgulanan temel bir insan hakkıdır. Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) veya Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ESKHS) gibi uluslararası belgelerde de kontu hakkı kendisine yer bulur. Bu hakkın nasıl tesis edileceği, adil erişiminin nasıl sağlanacağı ve nasıl güvence altına alınacağına dair detayları içermese de TC Anayasası’nın 57. Maddesi şöyle der: “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddede devletin konut yapımını destekleyici rolünün yanı sıra, düzenli kentleşme ve çevre şartlarını da gözeterek planlayıcı rolüne de vurgu yapılmıştır. Yani devlet bir yandan herkes için yeterli konut sağlamakla yükümlüyken, diğer taraftan da kötü şehirleşmeyi önleyici tedbirler almalıdır.
Birleşmiş Milletler Konut Hakkı Raportörlüğü ise konut hakkını “yaşamaya elverişli konut hakkı” olarak genişletiyor ve sürdürülebilir, insanlık onuruna yakışır bir yaşam için konutun gerekli koşullarını tanımlıyor.
Ayrıca konut ve konut hakkı birçok kanun hükmünde yer alır; 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve son olarak 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun.
Yaşamaya elverişli konut
Konut derken kast edilen dört duvar, bir çatıdan ibaret bir yapı değildir. BM’nin tanımladığı “yaşamaya elverişli konut hakkı” kavramı bu noktada önemli bir çerçeve ortaya koyuyor. Kurum, insanlık onuruna yakışır bir yaşam sürmeyi mümkün kılacak konut için gerekli yedi koşulu şöyle tanımlıyor: Kullanım Hakkının Yasal Güvenliği: Zorla tahliyelere karşı ve tehditleri, tacizleri, ayrımcılığı bertaraf etmek adına hanelerin güvenli kılınması. Bu madde, konut hakkının sadece mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirilmemesi gerektiğini, mülk sahibi olmayanların da konutta güvende, aidiyet hissiyle yaşamaya hakkı olduğunu belirliyor.
Kentsel Hizmetlerin Kullanılabilirliği:
Temiz içme suyu, elektrik, güvenli ve konforlu ısınma gibi birçok hizmete eşit erişimin olması.
Ödenebilirlik:
Konut harcamasına ayrılan payın hane halkı bütçesini sarsmaması, öyle ki hanelerin diğer ihtiyaçlarına yeterli bütçeyi ayırabilmesi. Buna göre hanehalkı bütçesinin en fazla yüzde 30’u konut masraflarına ayrılmalıdır.
Yaşanabilirlik (Oturulabilirlik):
Konutun sunduğu fiziksel nitelikler. Yeterli şekilde havalandırılabilen, güneş ışığı alan, rutubet sorunu olmayan, balkon gibi açık alanları bulunan, kısacası fiziksel ve ruhsal sağlığımıza iyi gelen bir konut.
Erişilebilirlik:
Engelliler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar gibi dezavantajlı grupların spesifik ihtiyaçlarını gözeten, sağlıklı ve konforlu şekilde yaşamasına imkân veren konut, konut çevresi; örneğin bir apartmanda asansörün bulunması veya bir çocuğun yürüme mesafesinde oyun parkına ulaşabilmesi gibi.
Konum:
Konutun sağlık hizmetlerine, okullara, istihdam olanaklarına, sosyal tesislere kolay erişilebilir konumda olması. Diğer yandan sağlam olmayan zeminlerde veya sağlık hakkını tehdit eden kirli bölgelerde (sanayi alanları gibi) inşa edilmemeleri gerektiğinin altı çiziliyor.
Kültürel Elverişlilik:
Konutun, bulunduğu çevrenin kültürel kimliğine ve yaşam biçimine uygun şekilde inşa edilmesi. Yani inşaatta veya mimarlıkta modern tekniklerin kullanılmasının konutun kültürel boyutunu arka plana atmaması gerektiği ifade ediliyor.
İnsan hakları, özünde, insan onuruna yaraşır haklara sahip olmayı ifade etmektedir. İnsan bir çadırda, dört duvar ve bir çatıdan oluşan bir evde ya da barakada barınabilir. Eğer sadece bir barınmadan bahsediyorsak bunlar yeterli gelebilir. Ama söz konusu olan insan onuruna yaraşır bir konut ya da barınma hakkıdır. Tüm insanlar yaşanabilir, kentsel hizmetlere ulaşımı kolay, erişilebilir, mali yönden ödenebilir bir konutta yaşamayı hak etmektedir.
Ülkemiz mevzuatında konut hakkı yer alıyor olabilir. Ama hukuki olarak bu hakkın yer alıyor olması uygulamada yurttaşların bu haktan faydalandıkları anlamına gelmemektedir. Depremden bu yana konut ve barınma alanında depremzedelerin yaşadıkları sorunlar ve maruz kaldıkları tavırlar bu temel hakkın sadece kağıt üzerinde kaldığını göstermektedir.
TÜİK verilerine göre AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılındaki kiracı oranı toplam nüfusun %18’i iken bu oran 2018 yılında %28’i geçmiştir. Ev sahibi olan kişilerin sayısındaki dramatik azalmaya (%73’ten %56’ya) da bakılırsa, yakın gelecekte kiracı sayısının ev sahibi sayısını aşması hiç de sürpriz değildir.
Hatay’da TOKİ yalanları ve skandal uygulamalar bitmiyor
Hatay’da kalıcı konut yalanları bitmiyor. TOKİ inşaatlarında hala bir dizi eksiklik yaşanıyor. Bu eksiklikler hayati önem taşıdığı halde siyasi iktidarın oy kaygısı ve rant hevesi uğruna Hatay halkının göz göre göre mağdur ediliyor.
2024 Şubat ayında gözlemlediğimiz TOKİ konutlarına dair yalanlar ve skandallar;
Şubat 2024 itibariyle kalıcı konut inşaatlarının ciddiyetten uzak, insan hayatını öncelemeyen ve maliyeti düşük tutma adına yönetmeliklere aykırı olarak inşa edildiğine dair aldığımız duyumları gazeteci Veysel Cıncık belgeledi. İnşaat sahasına giden gazeteci Veysel Cıncık konutların beton kolonlarını fotoğraflayıp videoya da kaydetti. Fotoğraflarda da açıkça görüldüğü gibi kolon demirleri açıkta ve daha şimdiden paslanmış vaziyette. İskenderun Cebike’deki TOKİ konutlarının içler acısı halini görüntüleyen gazeteci Veysel Cıncık haberinde şunları aktardı;
“ İzlemiş olduğunuz bu görüntüler depremde hasar görmüş bir binaya ait değil. Burası İskenderun TOKİ konutları. Depremzedeler için yapılan TOKİ konutları. Görüldüğünüz gibi kolanlarda çok büyük hasarlar var. TOKİ acaba depremde evi yıkılanlara yeni evler mi yapıyor yoksa yeni mezarlar mı yapıyor? Yetkililerle görüştüm. Durumdan haberdarlarmış. Teknik güçlendirmeleri yaptıklarını söylediler. Hiçbir sorun yokmuş. Takdir kamuoyunun.”
Kura ve anahtar teslim işleminin aceleye getirip, sonra da devlet adına hareket edenlerin iş bilmezliğinin bedelini mağdur olan halka ödeten bir zihniyetle karşı karşıyayız. Depremde sırasında İskenderun’da yaşadığı bina yıkılan Havva Can, yaşadıklarını söyle aktarıyor; “E-devlet uygulamasından kura sonuçlarına baktığımda TOKİ çıktığını gördüm. Yaklaşık iki hafta sonra AFAD’dan aradılar, ‘Sizin daire numaranız 9 değil 10. Daire hem size hem gerçek 10 numaraya hem de üst katınızdaki kişiye çıktı, gelin ve hakkınızdan feragat ettiğinize ilişkin belge imzalayın’ dediler”.
Son olarak Hatay Valiliği 24 Şubat 2024 tarihi itibariyle depremden bu yana TOKİ tarafından yapılmış olan 41 ihaleye dair bilgilere göre 16 ihalede henüz kazma dahi çakılmamış. Buna göre 2024 yılının sonuna kadar toplamda 38.222 konut yapılacak. Ancak kurası çekilen ve anahtar teslim yapılan konutların dahi henüz tamamlanmadığı dikkate alındığında depremzedelerden oluşan devasa “TOKİ mağdurları ordusu” yaratılıyor. Valilik verilerine göre hali hazırda ihalesi yapılan konutların %28,7’sinde hiç başlanmamış,%38’8’inin yarısı dahi tamamlanmamış, %37,3’ünde ise maksimum tamamlanma seviyesi ise %80’e ancak ulaşmış. Depremin ikinci yılında da hedeflenen kalıcı konutlara Hatay’lı depremzedelerin ulaşması mümkün görünmüyor. Buna karşılık tarım alanlarının devlet eliyle talanı son hızla devam ediyor. Örneğin üzerinde yaklaşık 30 bin zeytin ağacı bulunan Hatay’ın Defne İlçesi Tavla mahallesinde bir kısmı hazineye bir kısmı ise vatandaşa ait olan yaklaşık 100 dönümlük arazi acele kamulaştırma yoluyla TOKİ’ye devredildi.
Depremzedeye konut yapılacağı bahane edilerek rant amaçlı yağma son hızla devam ediyor. Rezerv alanı bahanesiyle de depremde sağlam kalan binaların da yıkıldığı uygulamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
- Hatay’lı depremzedeler kalıcı konutlara kavuşamıyor, en az 5 yıl da kavuşamayacak gibi görülüyor,
- Hataylı depremzedelerden devasa bir TOKİ mağdurları ordusu oluşuyor,
- Hatay’lı depremzedelerin tarım ve yaşam alanları rant uğruna yağmalanıyor,
- Hatay’lı depremzedeler “rezerv alanı ve acele kamulaştırma” ‘terörü’ ile bir kez daha mağdur ediliyor.
Evrensel Haklar İçin Hukukçular Derneği raporundan:
- Deprem bölgesinde inceleme yapan insan hakları örgütleri tarafından hazırlanan ön gözlem raporunda 45 geçici barınma alanlarının hızla oluşturulmadığı, buralarda kayıt tutulmadığı, yaş, cinsiyet, engellilik, farklı ihtiyaçlara sahip grupların ihtiyaçları ve talepleri görmezden gelinerek genel bir yardım mobilizasyonunu gerçekleştiği, geçici barınma ihtiyacı çerçevesinde kışlık çadırın, çadır zeminlerinin gözetilmediği, güvenli ısınma araçlarının, yakıt, gıda çeşitliliğinin, bebeklere yönelik mama tedarikinin kız çocukları ve kadınlar için ped ihtiyaçlarının düzenli ve sürekli temin edilemediği, yetişkin bezlerinin, çadır izolasyonunun, battaniye, yatak, çocuk alanları ve oyun setlerinin, kitap ve ortak alan çadırların öncelikli ihtiyaçlar olarak öne çıktığı, geçici barınma alanlarında yaş gruplarına özgü düzenli sağlık ve psikososyalmekanlarının oluşturulması gerektiği belirtilmiştir.
- Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine göre afet sonrası dört ana barınma çözümü bulunmaktadır. Bu çözümler: çadır ve plastik örtüler, konteynerler, prefabrik yapılar ve uygun fiyatlı kiralama olanaklarının sağlanmasıdır. Mevcut devlet politikaları ağırlıklı olarak bu çözümlerden ilk ikisinin tercih edildiğini, verilen kira yardımlarının sürdürülebilir bir ekonomik karşılığının olmadığını göstermektedir. Geçici yerleşim alanları dışında kalan depremzedelerin ise kendi çözümlerini bulmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin tespitlerine göre resmi makamlar tarafından temel ihtiyaçların dağıtımındaki yer seçimi, önceliklendirme, dağıtılacak kişi, kesim ve grupların belirlenmesinde ayrımcılık söz konusu olmuştur. Kürt, Alevi, Arap, Roman, Dom ve Abdalların ikamet ettiği bölgelerde desteklerden ya geç yararlandığı ya da hiç yararlanmadığı, çocuk, kadın, LGBTİ+, engelli, genç ve yaşlılara özgü ihtiyaçlara yönelik bir afet politikası uygulanmadığı tespit edilmiştir.
- Yoğun ve hızlandırılmış inşaat faaliyetlerinin deprem bölgelerinde yer alan yerleşim yerlerinin kültürel dokusuna, ekolojiye ve toplum sağlığına etkilerine ilişkin yeterli planlama yapılmadığında uzun erimli ve geri dönülemez sorunlara sebebiyet vereceği açıktır. Asbest ve kadmiyum içeren inşaat molozlarının 280’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapan Milleyha Kuş Cenneti ve geçici barınma alanları bulunan bölgelerin yakınlarına boşaltılması bu bakımdan önemli örneklerdir. Yapılacak her tür yeniden inşa faaliyetinin çevresel bakımdan sürdürülebilir, deprem bölgesindeki halkın ihtiyaçlarının karşılanmasına imkân veren, çok kültürlü kent yapılarını koruyacak şekilde planlanması elzemdir.
0 Yorum